18 Ağustos 2018 Cumartesi

Dişlerinin Kapanışının ve Çenenin Pozisyonunun Tüm Vücudunu Etkilediğini Biliyor muydun?

İnsan, birçok alt birimden oluşan bir sistem. Nasıl ki; beden-zihin-ruh üçlüsünün birleşiminden oluşuyor ve birindeki problem diğerini etkiliyorsa; ayağını yere basış şeklin çeneni, dişlerindeki bir problem de sindirim sistemini pek tabi etkileyebiliyor.

Son zamanlarda insanların %70'inde bir çene problemi ve ağızlarında "stresten dişlerimi sıktığım için, çenem ağrıyormuş" lafı dolaşıyor. Evet haklılık payı büyük; günlük veya anlık streslerde farkındalığını çenene ve boynuna getirirsen farkedersin nasıl sıkıp, kastığını... Büyük streslerde peki!? Hayatının zor bir döneminden geçtiğinde, büyük bir olay yaşadığında; uykudan yorgun uyanmaya, gece dişlerini sıkmaya-gıcırdatmaya başlamış bulabilirsin kendini, doğru!

Fakat çene ile ilgili problemlerin hepsi bu stresten kaynaklanmıyor. Hatta bir çoğu, varolan fiziksel asimetrilerin bir sonucu olarak, dişlerin kapanışındaki problemlerden ortaya çıkıyor.

Nasıl bir bütün bu vücut!? 

Yıllarca çantanı sağ omzunda taşıdın. Bu yükü kaldırmak için hafifçe hep sağa eğildin. Sağ ayağına daha çok bastın. Alt çenen de buna bağlı olarak aynı tarafa doğru yönelebilir. 

"Fonksiyon şekli belirler."

Sağ omzun sola göre daha aşağıda konumlanmadan, sağ leğen kemiğin soldan daha yukarda kalmadan, en sevdiğin ayakkabının sağ tekinin altı diğerinden önce erimeden, farkına varırsan bu alışkanlığının dengeleyebilirsin elbette. Hatta düzenli spor yaparak bedenini simetrik şekilde çalıştırırsan da bu etkilerin ortaya çıkmasının önüne geçebilirsin.

Farklı bir örnek; 4yaşında büyümesi devam eden bir kız çocuğu aşık olduğu babasındaki bozuk çene pozisyonunu sürekli taklit etmeyi alışkanlık edinirse (çeneyi hareket ettiren kaslarını ve tüm bedenini kullanarak); babasındaki bu gen onda aktif olmadığı halde aynı problemin sahibi olacaktır. Hem çene poziyonu, hem beden pozisyonunda değişikler ortaya çıkacaktır.

Ya da; dişlerinden biri olması gerekenden farklı çıkmış bir genç, bu dişin konumundan dolayı çenesini rahat ettiği gibi kapatamıyorsa, zaman içinde çenesinde problem oluşacaktır. Çenesini rahat ettiği, yani olması gereken konumdan farklı yere zorlamak zorunda kalması da çiğneme kuvvetlerinin durumunu değiştirerek, yukarıdan aşağıya; boyun, sırt, bel, kalça, bacak kaslarını ve ayaklarının basışını değiştirecektir.

Çene ile ilgili problemlerin belirtileri nelerdir?

Sabahları kulak önü (çene ekleminde), baş, boyun, ve üst sırt bölgelerinden biri veya birkaçında ağrıyla uyanıyor olabilirsin.
Uyurken seni gören duyan biri, dişlerini gıcırdattığını söyleyebilir. 
Rüyalarında dişlerinin kırıldığını sıkça görüyor olabilirsin. (kişisel deneyimim :)
Yemek yerken çok çabuk yoruluyor ve/veya çenenden sesler geliyor olabilir.
Yüzüne baktığında çenenin konumunda asimetri görüyor olabilirsin. Direkt baktığında görmüyorsan; aynada gördüğün sen ile selfie çektiğindeki sen çok başka görünüyorsa, yine yüzünün ve çenenin asimetrisinden kaynaklanıyor olabilir.
Dişlerinin köklerinde (genellikle tek bir dişte değil, tüm çene dişleri veya sağ/sol taraf dişlerinde) baskı ve bir ağırlık hissediyor olabilirsin.
Dişhekimi bazı dişlerinde (genellikle tek bir dişte değil, tüm çene dişleri veya sağ/sol taraf dişlerinde)  aşınma veya dişeti çekilmesi olduğunu söylemiş olabilir.
(O en sevdiğin ayakkabılarının altına da bir bak; içi dışı, sağı-solu asimetrik bir eskime durumu var mı? Varsa yukarıdakileri bir kez daha değerlendir lütfen.)

Bu yazdılarımdan en az biri varsa muayene olmakta fayda var.

Kime muayene olmalı?

Bana tabi ki. Boşuna mı yazdık o kadar ahaahha. Şaka tabi ki; yazı yazmak hiç aklımda yokken, görüp okuduğum birkaç makale etkisi ile yazmaya başladım bu yazıyı...

Konuya hakim bir uzmandan yardım almalısın. Malesef adının önüne gelen ünvan bu konuda yeterli bilgi vermeyebiliyor. Ancak eklem tedavisi yapan diş hekimleri, protetik diş tedavisi uzmanları, ağız ve çene cerrahları ve ortodonti uzmanları yardımcı olabileceklerdir.

Tavsiyeler...

Bedenine iyi bak! Farket hisset onu! 
Yaşadığımız zamanda hayatı düşüncelerle, zihnimizle yaşıyoruz ve bedeni sadece bunları taşımak için kullanıyoruz. Potansiyeli çok yüksek o güzel bedenin, izin ver hareket etsin, dengelesin yüklediğin zorlukları.

Stresle başetmenin kendine uygun bir yolunu bul!
Yoga, meditasyon, dans, masaj, nefes, müzik, psikoterapi, doğayla daha çok temas etmek, yürüyüş, dinlendirici bir tatil, seni rahatlatan herhangi bir sağlıklı hobi...

Günlük hayatta hareketlerini izle ve simetrik olsun duruşun sırada beklerken, bir işi yapışında dengeli hareket etsin vucüdun.

Çenende bir problem olmasa da bu küçük tavsiyeler hayatta işine yarar. Çenende bir problem varsa şu an başla ilgilenmeye konuyla ve tam olarak sorunun kaynağı ve tedavisi ne öğrenmek için uzmanla görüş.

Sevgiyle...




Not: Ekte dilersen konuyla ilgili birkaç makale var.

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/17983123

https://bmcmusculoskeletdisord.biomedcentral.com/articles/10.1186/1471-2474-7-8

http://www.scielo.br/scielo.php?script=sci_arttext&pid=S1807-59322013000100008



2 Ocak 2018 Salı

Seni Sen İnandır, Hayatını Kendin Yapılandır!

Çocuk gözlerinle bakarsın dünyaya başta, büyüdüğünde hatırlamazsın nası algıladın olayları neler gördün, hissettin! Ama bugün yaşadığın herşey onları hatırlatmak için var sanki…

Çok kırıldıysa çocuk kalbin gördüklerinden, ergenlikte şaşırır bilemez ne yapsa dışarda aramaya başlar kendini iyileştirecek şeyleri. Belki de bir miktar doyurur eksiklerini ta ki hazır olana kadar gerçek bir doyuma, evin içine bakıp da kendinden doymaya…

Hedeflerle büyüdük.
Bugünü değil hep geleceği düşündük.
Yaşamayı değil başarmayı öğrendik.

Başardıkça, ailen, öğretmenin ve toplum seni takdir ettikçe yaptığın iyi şeylerle sevildin sen. Sevildikçe mutlu oldun tabi ki…

İçindeki minik, Pavlov’un köpeği gibi bu koşullu eğitildi, böyle öğrendi.
Beyninde mutluluğa giden sinaptik yol
“Başar---Dikkat çek---Takdir edil---Sevil” oldu bi kere.

İçinde hep konuştu o çocuk;
“Hadi başar! En başarılı ol.”
“Mesleğini al eline ve en iyi yapan sen ol!”
 “En iyi aile senin olmalı. En iyi sevgili de senin. Rüya gibi bir düğün, rüya bir evin olmalı”.

Yıllar geçtikçe değişerek, gelişerek veya hafifleyerek devam eder hırsların… Konuşmaya devam eder ama hep içindeki;
“Kooşşş! Yetişmelisin! Hadiiiiii! Çok yol var daha varamadın oraya (nereyse ora!?).“

Herşey bir hırsa dönüşebilir. Buraya “işte en tehlikelisi bu!” demek çok yakışsa da, yok öyle birşey hiçbir şey en tehlikeli değil hepsi olması gerektiği gibi... Belki hırs lazımdır sana bolca o aralar.

Standart hırslarına, günümüz getirisi kişisel gelişim, spirituellik, sağlıklı beslenme hırslarını da ekleyip hepsini birlikte yürütebilecek kadar yerin olabilir. Ağzına kadar doldurabilirsin bardağını korkma, doldur devam et. Elbet bir gün taşacaksın.
Herkesin var bir sınırı! Bilemezsin ne zaman dolar, devam et doldurmaya…

Ta ki bilinçli olarak seçtiğin ve içsel olarak güvendiğin kişi –sen, annen, baban, kardeşin, sevgilin, yoga hocan, psikoloğun, hastan, doktorun, otobüste yanına oturan amca… - herkes olabilir bu kişi– o bardağı taşırana ve belki de nazikçe veya bir tokatla, sana hangisi lazımsa öyle dokunup o bardağı devirene kadar…

Sana dokunmak dediysem, ne gördüğünü unuttuğun çocuk vardı ya “o”na dokunana kadar. Onun gözlerinden, algıladığı dünyayı görmeni ve gerçeği anlamanı sağlayana kadar…
Gördün de ne oldu!?…

Bardağın yumuşak bir kadife yastığın üstüne döküldü, su yok artık içinde, yok o içine doldurdukların, kalmışsın bebek gibi cenin pozunda orada.

Koca bir boşluk...

Korkunç önce çok!
“Nerde herkes, nerdeee?? Okuduklarım, bildiklerim yöntemlerim, matematiğim, denklemlerim… Nerdeeee??”

Sakin ol. Bekle.
Gücün yok dur şimdi.

İlk soru:
“Neden yaşıyorsun ki?”

İlk cevap:
“Ölmeye gücüm yok. Biliyorum affı yok, yapamam.”
Çünkü hayatta kalma içgüdüsü hala orda…
E madem “Yaşamaya Mecbursun” (dinleyiniz: Bulutsuzluk Özlemi) bul birşeyler tutacak.

İlk tutacağın sevgi olur. İlk istediğin sana sarılacak ben burdayım diyecek biri, sevdiğin...
O biri aslında o kadar yakınında ki, öyle böyle değil ama :) Sensin o be şapşal! Çaresizlikten de olsa bi sarıl bak kendine o an bak gör ne tatlı…

Öfkelisin bi yandan ona, sana bunları yaşatan da o kendin! Üzgünüm canım ama yok başka biri sana senden yakın. Canını en çok yakan da, seni en çok okşayan da o olabilir ancak.

Sonra seni hiç yalnız bırakmayan biri daha var onu görürsün doğa! Gökyüzü, bulut, çayır-çimen, hele bi de güneş ısıtırsa yüzünü, üstüne belki hafif bir rüzgar, ardından pıtı pıtı yağmur… Oyh koş o eğlenceden bu eğlenceye :) Sarıp sarmaladı işte seni, belki şimdilik seni senden bile güzel sarmaladı.

O boşluk durur ama hala. Gitmiş çünkü kafandaki o deli. Bir yere yetişme derdi yok, sadece duruyorsun ve kalk gidelim diyen yok.

Ne genişmiş içim, ne antremanlıymışım çoklu işlemlere, ne çalışkanmış zihnim, ne hevesliymiş durmadan gitmeye.
Ama varmış onun da bir sınırı. Ne yaparsan yap kendini oraya götürüyorsun. Geldin mi sınıra selam eyle o yare: Melabaaa :)

Oyhh ne ferahlık. Rehavete kapılma bu da geçer. Hayır hayır karamsarca birşey değil bu dediğim; iyi de geçer kötü de geçer sadece… Geri gelirse ağırlamasını biraz daha bilirsin belki.

Pinhani-Beni Sen İnandır
“Sen”ler de “ben”, “ben”ler de “sen”!

2017 bomba gibi biter, 2018 nasıl başlarsa öyle gider.


Sevmek için…


Bu video, 31 Aralık 2017 saat 21:45 Beşiktaş-Kadıköy vapurunda etrafta kimselerin olmamasına sığınılarak yapılmış küçük bir cesaret örneğidir. İnsanlık için luzümsuz benim için büyük adımdır. Sınırlarını genişlet, onları koyan sensin.


12 Kasım 2016 Cumartesi

ÖZGÜRLÜK...



İnsanın en çok ihtiyacı olan, belki de birçoğumuzun hayat amacı haline getirdiği "özgürlük" hakkında yazmayı seçtim bu blogun ilk yazısı olarak...

Şu an 10dk ömrünüz kaldığını ve mezar taşınızı yazabileceğinizi öğrenseydiniz. Ne yazardınız oraya? (düşünün ve ilk akla geleni not alın lütfen)

Birkaç ay önce bu soruya verdiğim cevap: "ÖZGÜRLEŞİN!" olmuştu. Çünkü ölmek, bedene hapsolmuş ruhun özgürleşmesi gibi geldi bana. Ölmeden bunu tatmak ise paha biçilmez diye düşündüm hep. Evet mezar taşıma da bu yazılsın istedim. Kendime bir hedef koymuşum meğer. Bu günden sonra başladım üzerinde düşünmeye...

Ne demek özgürlük?
Peki bizi engelleyen, sınırlandıran ne/kim?
Yoksa sen misin sadece kendine engel koyabilecek olan?

Yaşadığımız ve hissettiğimiz herşeyden bizim sorumlu olduğumuza ama bir o kadar da hiçbirşeyin sorumlusu olmadığımıza inanabilsek ölmeden özgürleşmiş olmazmıydık?

İnanıyorum olur. Sonsuz özgürlüğü hissedebiliriz buna inanarak... 
Herşeyden ben sorumluyum demek zor ve ağır bir yük, bazen haykırıp sorumlu olmak istemeyebiliriz tabiki. Ama zaten değiliz ki... Çünkü seçimler yapabilmemize rağmen hiçbirşey bizim kontrolümüzde değil. Herşey bir uyum içinde ilerliyor evrende. Akışına uyum sağlamak zaten en kolay yapabileceğimiz. Hayatlarımız da bu akışın birer parçası ve olması gerekenler oluyor.

Yaşadığımız her ama her olaya, duruma, duyguya saygı gösterip, bize birşey öğreteceğine ve bizi iyileştireceğine inandığımızda bir adım daha yaklaşıyoruz bence özgürlüğe. O zaman hayat mucizelerle, süprizlerle dolu geliyor ve geriye bakıp acı da olsa tatlı da olsa tebessüm edebiliyorsun geçtiğin yola, ileriye ise meraklı sakin bakabiliyorsun.
Denemekle kaybedebilecek birşey yok, dene ne çıkar. 


Özgürlük veya erkinlik, birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. (bknz. Vikipedi)

Toplum, din, dil, bedensel engel, aile, anne/baba, eşiniz, çocuklarınız, patronunuz, iş arkadaşlarınız, İstanbul,Türkiye, Dünya veya hepsi???? 

Bence evet. Bana engel koyabilecek tek şey benim. Benim algım kadar çünkü yaşadıklarım. Ben istersem en güzel yer burası, istersem yaratırım cehennemimi... 

Olaylara karşı oluşturduğumuz duygular bizimle ilgili. Geçmişte yaşadıklarımız bu duyguları oluşturan. İz bırakmasaydı geçmiş sende, bugün farklı bir duygu hissederdin aynı olaya. Bu duyguyu sana hissettiren olayın kahramanları ise sadece sen bunu gör diye bunu yaptılar. Sana hissettirdikleri seninle ilgili... Onların kabalığı/kibarlığı, iyiliği/kötülüğü, sevgi veya nefret dolu olmaları ile ilgili değil. Sen tekrar bunu hisset ve artık değiştir diye sana bunu sunuyorlar. Defalarca aynı şeyi hissettiysen, artık kabul edip değişmesine izin verme zamanı gelmiştir belki. 

Mezar taşına yazmayı istediğin şey, benliğinin bugünkü hayat amacı. Bugünkü diyorum, çünkü aynı soruyu bugün kendime sorduğumda cevabım aynı değil. İnandım ben o günden beri herşeyin benim için olduğuna ve izliyorum seçtiğim yolda ilerlerken kendimi, özgürleşmiş hissediyorum. Bugün gidecek olsaydım sadece "Yaşadı!" yazardım mezartaşıma...


Özgürce yaşayın!

:)